Cuma, Mayıs 05, 2006

İyi patron yoktur!

















Efendim malumunuz antisosyal, miskin, hareketten pek hazzetmeyen bi kişiyim, hayat akışımda kendi isteğim dışında gelişen değişimler oldum olası rahatsız etmiştir beni ve yine malumunuz şu 6 aylık dönemde bunların pek çoğunu yaşamak zorunda kaldım. Eee, bendeniz günlük hayatında değişime bu kadar tahammülsüz biriyken, askerlik sebebiyle, iş hayatımda meydana gelen zorunlu hareketlenme de şu aralar en önemli sorunlar listemin başköşesine yerleşmiş durumda. Blogumda da duyurduğum üzre Papa II. Jean Paul'ün vefatının ardından Vatikan'a gönderdiğim CV'den de bi ses çıkmayınca ve reklam sektöründe çalışmaya devam etmek zorunda olduğum kesinleşince, askerliğimin sonuna yaklaştığım şu günlerde kurduğum tatil hayallerinin (önümüzdeki günlerde bahsedicem efenim) arasında sık sık iş planları da parazit yapmakta rahatsız edici bi şekilde.

Her seferinde korkularım yersiz çıksa da, yeni bi iş ortamına girerken ister istemez geriliyorum; "Ofisteki ipnelerle anlaşabilecek miyiz acaba? Güzel hatun var mıdır laan? Giyim kuşama karışmıyodur di mi bunnar? İş temposu ağır gelir mi a.k.? Maaş olayında bi sakatlık çıkar mı, taksitler elimizde patlamasın? Evden işe nası giderim her sabah her sabah, daha yakın bi yer mi bulmalı?" cinsinden onlarca soru üşüşüyor kafama. Ve de sonunda en can alıcı soru gelip çöküyor böğrüme: "O, Patron nasıl biri a.k.?"

Tüm bu sorularımın cevabını alacağım yer olan yeni ofisime adım attıktan sonra asabi bi yapıya sahip olmam sebebiyle ara ara ufak gerginlikler yaşanmakla birlikte bu yeni ortam konusundaki korkularım yerini genellikle "Akşam iş bitimine dooru bi iki bira içebiliyoz mu ki laaan?" şeklinde kaygılara bırakıyor. Fakaaat, PATRON kavramı bu en rahatlamış kıvamımda bile kır yürüyüşünde ayakkabının içindeki bi taş gibi ya da ne biliyim şevkle burun kurcalarken burnun içindeki bi sivilce gibi rahatsız etmeye devam ediyor beni. CNN TURK ekranlarında The Apprentice'ı izledikten sonra kabusunda kürk takım elbiseli, burunlarından dumanlar çıkan patronlar tarafından kovalanan ve hemen ertesi sabah "İstemem ben ööle taşşaklı patron falan a.k.!" deyip tüm kariyer planlarını rafa kaldıran (belki de tembelliğime bulabildiğim en basit bahane budur) bi genç olarak, ön yargım kesin "İyi patron yoktur!". Bi patronun en içten tebessümü bile "Nı-ho-hoh-hah-haaaa!" şeklinde bi Erol Taş kahkahası olarak çınlar kulaklarımda ve "Fakir Ama Gururlu Genç"in arkası dönük bi şekilde oturduğu masasından eski patronuna fırlattığı "Hatırlar mısın, bi zamanlar..." kelimeleriyle başlayan repliğini ne zaman duysam göz yaşları içinde alkışlarım hep. Bu bakımdan, gelecekteki patronlarıma askerlik vazifem sırasında tüm yakın dövüş tekniklerini öğrendiğimi, sinir katsayımın tavana vurduğunu ve silahlıktan yürüttüğüm bi G3 mermisini CV'me eklediğimi hatırlatmak isterim, saygılarımla a.k...

9 yorum:

hayvanatbahcesi dedi ki...

emredersiniz!

hayvanatbahcesi dedi ki...

bühühüüüü!

Deadora dedi ki...

iyi patron yoktur bu nedenle 3 aydir issiz gucsuz yatip abi parasi yemekteyim.. varsa bi abin siktir et..
bu arada cok ciddiyim carsamba gunu ankara´ya geliyorum ugramami ister misin? cikartirlar mi yani seni misafirin gelmis falan diye? yoksa sansin hic yok mu? yanlis anlama sadece icerden cikartirim seni o kadar belki birde cikmanin serefine bi bira bi tekila ;) sonra serbestsin benden yana..

hayvanatbahcesi dedi ki...

heh, abinle sana ankara'da ii eğlenceler (hava boktan ama) beni anca teskere paklar, mayıs sonu antalya'ya beklerim efenim biralar benden!

zynp dedi ki...

geldin mi geldinse tık tık tıklatttt..!! sarhosummm beeeen!!!

hayvanatbahcesi dedi ki...

muhahaha, yakışıııır, afiyet bal şeker...

zynp dedi ki...

afiyt bak sekerde sabahın köründede olmaz ki ama

hayvanatbahcesi dedi ki...

yazına bakarak bu yorumu yazarken de serhoş olduğun yorumunu çıkarıyorum ister istemez, evet...

Adsız dedi ki...

yeni bir is bulma ayri bir dert, o ise alismak ayri bir dert : (